Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. A. Altuğ Çinçin, “Dünya Kalp Günü” ile ilgili açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Çinçin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
“Kalp hastalıkları ve inmenin her yıl halen 18,6 milyon ölüm olayıyla ilişkili olduğu düşünüldüğünde bilinen en başarılı seri katil ile uğraştığımız ortadadır. Dünya Sağlık Örgütü’nden sağlanan verilere göre, bu rakamın 2030 yılına kadar 22,2 milyona ulaşması beklenmektedir. Ülkemizde ise durum daha da sıkıntılı görünmektedir. Yetmiş beş yaş altı ölümlerin %40’ı, yani her her 5 kişiden 2’sinin kardiyovasküler bir hastalık neticesinde vefat ettiği görülmektedir.
Biz hekimler edinilmiş bir hastalığı tedavi etmeye çalıştığımızda, çoğunlukla elimizden gelen, bu hastalığın sonuçlarını veya bir kısmını ortadan kaldırmaktır. Örneğin kalp krizi geçiren bir hastaya uygulayacağımız girişim uygun zaman aralığında uygulansa dahi, bu hastanın ilerleyen yıllarda çok yüksek bir riske sahip olduğu gerçeğini değiştirmez. Toplumun bu denli büyük bir kesimini etkileyen kardiyovasküler hastalıklara karşı verilecek en etkili savaşın, “korunma” aşamasında olması gerektiği aşikârdır. Tam da bu yüzden Kalp ve Damar Hastalıklarına karşı toplumsal farkındalığı arttırmak amacıyla 29 Eylül tarihi, 2012 yılından beri “Dünya Kalp Günü” olarak anılmaktadır.
Toplumsal farkındalığın ve ilgili risk faktörleri ile mücadelenin önceden belirlenmiş programlar dahilinde başarıyla yürütüldüğünde, ölüm oranlarında ciddi düzelmeler sağlanabildiği bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçektir. Örneğin Finlandiya’da yapılan büyük çaplı bir kayıt çalışmasında 1972 yılından 2014 yılına gelindiğinde koroner arter hastalığına bağlı mortalitenin %84 azaldığı, bu azalmanın sadece 1/3’ünün yeni tedavi yöntemleri ile ilişkili olduğu, 2/3’ünün ise risk faktörlerinde başarılı azalma ile ilişkili olduğu saptanmıştır.
İlerleyen yaş gibi değiştirilemez risk faktörlerimiz yanında, sağlıksız beslenme, yetersiz fiziksel aktivite, tütün ve aşırı alkol kullanımı gibi risk faktörlerinin koroner kalp hastalıklarını arttırdığı bilinmektedir. Yine yüksek kan basıncı, yüksek kolesterol değerleri, fazla kilo ve obezitenin gerek koroner, gerekse koroner arterler dışı tüm aterosklerotik olayları arttırdığı net bir şekilde gösterilmiştir. Sosyo-ekonomik faktörlerin, artan şehirleşme ve çevre kirliliğinin, stresin etkinliği de çeşitli çalışmalarla ortaya koyulmuştur.
Hedefimizdeki seri katili tamamen engelleyemesek de, en azından ölüm oranlarını azaltabilmek için, mevcut risk faktörleri ile hem bireysel hem de toplumsal olarak mücadeleden başka şans maalesef yoktur. 2021 yılında yayınlanmış olan Avrupa Koruyucu Kardiyoloji Kılavuzu’nun da önerileri doğrultusunda, haftada en az 150 ila 300 dakika orta dereceli egzersiz yapılmalıdır. Bu hedef tutturulamıyor ise gün içi sedanter geçirilen süre kısıtlanmalı, günün çoğunluğu hafif dereceli aktivite ile geçirilmelidir. Beslenme için akdeniz tipi veya benzeri sağlıklı bir diyet tercih edilmelidir. Aşırı alkol tüketimi engellenmeli, haftanın en az 1 günü balık tüketilmeli, işlenmiş et tüketiminden tamamen kaçınılmalıdır. Sigara veya tütün tüketiminin tamamen bırakılması şarttır. Kan basıncımızın aralıklı olarak kontrol edilmek suretiyle, yüksek seyretmediğinden emin olunmalı, hekim kontrollerimizi düzenli olarak sürdürmeliyiz. Yetmiş yaş altı tüm bireylere, herhangi bir kardiyovasküler hastalık, diyabet, hipertansiyon, böbrek yetersizliği, edinilmiş veya genetik bir lipid bozukluğu (kolestrol yüksekliği) olmasa dahi 10 yıllık kardiyovasküler risk tayini yapılmak üzere doktorlarına başvurmaları önerilmektedir. Doktorunuz tarafından belirlenen risk grubunuza göre kişiselleştirilmiş hedefler oluşturulması ve risk faktörlerinize uygun müdahaleler ile kalp krizi, inme, kalp yetersizliği ve diğer komplikasyonların gelişme riski belirgin derecede azalacaktır. Sağlıklı bir yıl dilerim.”